ANAYASA MAHKEMESİ KARARI IŞIĞINDA DOKTOR SORUMLULUĞUNDA İSPAT VE DELİLLER NELERDİR ? KİMİN TARAFINDAN DOSYAYA SUNULMALIDIR.
Av. Ender Dedeağaç
Özel hukuk yargılamalarında TMK 6. maddesi ile HMK
190. maddesi hükmüne göre, herkes iddiasını ispatla yükümlüdür.
Doktor hakkında, tıbbi müdahalenin hatalı
olmasından kaynaklı tazminat davası açıldığında, davacı konumunda olan hasta,
hatanın oluştuğunu açıkça belirtmenin yanı sıra, bunu kanıtlamakla yükümlüdür.
Hasta için hatanın nedenlerini kanıtlamak oldukça zordur. Bu nedenle öncelikle,
dava öncesi, konuyu bir uzman doktorla tartışmalı gereken bilgileri almalıdır.
Hatta, olanak varsa, HMK 293. maddesinde hükme bağlanan şekilde, uzman raporu
almalıdır. HMK hükümlerine göre, uzman raporu mahkemece değerlendirilmesi
gereken bir rapordur. Bir anlamda, özel bilirkişi niteliğindedir. Ancak burada
dikkat edilmesi gereken husus uzman raporunun, tıp alanındaki bir uzmandan
alınmış olmasıdır. Çünkü HMK 293. maddesi ile HMK 266, 279/4 maddeleri ve bu
maddelere ilişkin gerekçeler birlikte değerlendirildiğinde, uzman raporunun da
“özel bilgi yada teknik bilgi sahibi kişilerden” alınması gerektiği sonucuna
ulaşmaktayız. Hemen açıkça söylemekte yarar vardır ki bu konuda hukukçu
bilirkişi olamayacağı gibi hukukçudan alınmış uzman raporu da olmaz.
Bilirkişilik Kanununda yer alan hükümler de aynı niteliktedir. Hukukçunun
hazırlayacağı rapor ancak hukuki mütalaa/hukuki görüş olarak kabul edilir.
Özellikle davada izlenecek yolu belirler. Eğer olayda varsa spesifik konularda
avukata yardımcı olur. Bu nedenle, böylesi bir mütalaaya gerek olup olmadığına
avukat karar vermelidir.
Uzman raporu sonucunda, doktor hatasının varlığına
inanılıyorsa yada en azından yaklaşık ispat denilen şekilde bir sonuca
ulaşılıyorsa dava açılmalıdır.
Ceza davalarında, kanıt getirme yükü, iddia
makamının olduğu ve ne zaman dosyaya sunulması için bir sınırlama getirilmediği
için, ceza dosyasının oluşması beklenerek, ceza dosyasında elde edilen
bilgilerle, ceza davasının sonunda yada herhangi bir aşamasında tazminat davası
açmak mümkündür. Bu yol kolay bir yol gibi görülüyorsa ve ceza davasında da,
iddia makamını oluşturan savcı ile birlikte hastanın/hasta avukatının da ispat
için uğraş vermesi gerektiği unutulmamalıdır.
Yukarıda ki nedenler göz önüne alındığında,
kişisel kanıma göre, göre hasta önce, hasta haklarını düzenleyen yönetmeliğin
16. maddesi gereğince, bilgi alma hakkı kapsamında, kendisi ile ilgili tüm
kayıt ve belgelerin örneğini istemelidir. Hatta bu talep uzman raporuna
başvurmadan önce yapılmalıdır. Böylece uzman raporunun sağlıklı bir şekilde
oluşması sağlanmış olmalıdır.
Doktor hastanın bu talebinden sonra “makul süre
içinde” gereken bilgi ve belgeleri vermekle yükümlüdür. Bu belgeler, davanın
kanıtlarını oluşturacağı için kişisel kanımıza göre, tıp alanında bir uzmanla
birlikte bir hukukçunun çalışmasında yarar bulunmaktadır.
Doktorun bu bilgi ve belgeleri vermemesi yada bu
konularda tutulması zorunlu olan kayıt ve belgeleri tutmamış olması aleyhine
delil olarak değerlendirilmektedir. Bu husus Anayasa Mahkemesinin ……4.4.2019 gün
ve 2015/6926 başvuru sayılı kararında açıkça dile getirilmiştir. Gerekçeli
karara baktığımızda “Hasta kayıt dosyasında yer alması gereken bir bilgi
veya belgenin hasta dosyasının tutulması veya saklanması hususunda sağlık
kuruluşunca gereken özenin gösterilmemesi sonucu yargı mercilerine ibraz
edilmediği ve bu sebeple sağlık kuruluşunun tıbbi sorumluluklarına uygun
davranıp davranmadığının değerlendirilemediği hâllerde bu durum, somut olayın
özel koşulları haklı kılmadıkça başvurucu aleyhine yorumlanmamalıdır. Zira bu
konuda başvurucular sağlık kuruluşuna nazaran oldukça zayıf konumda yer almakta
ve başvurucuların açacağı bir davadaki başarı şansı çoğunlukla davalı taraf
olan sağlık kuruluşunun bu konudaki yükümlülüğünü yerine getirmesine bağlı
olmaktadır. Dolayısıyla sağlık kuruluşunun elinde bulunan belgeleri mahkemeye
sunmamış olmasının başvurucu aleyhine yorumlanması başvurucu açısından aşırı
külfet doğurucu ve adil olmayan bir durum oluşturacaktır. ”
İfadesinin yer aldığını görmekteyiz. Doktora yüklenen bu yükümlülük bir an
için, ispat ve delil yükünün doktora geçtiği ve doktora haksızlık yapıldığı
gibi yorumlanırsa da hukuk açısından yapacağımız değerlendirmede bunun doğru
olmadığını görürüz. Çünkü doktordan talep edilen, yasalar
gereği tutması gereken kayıtların ve saklaması gereken belgelerin gene yasa
gereği bilgi alma hakkı olan hastaya vermesidir. Bunu yapmamış olması doktorun
mesleki sorumluluğunun başlangıcıdır.
Her ne kadar aksi yönde Yargıtay kararları
bulunmakta ise de, dava aşamasında yapılacak savunma ile Yargıtay kararlarında
yer alan görüşün çürütülebileceğini düşünmekteyiz.
Ayrıca usul hukukumuzda ki iddianın ispatı ile delil yükünün ayrılması kuralı buna olanak
vermektedir.
Olayı delil en kolay kimin tarafından sunulacak
ise onun tarafından mahkemeye sunulması gerektiği akademisyenler tarafından
incelenen bir konudur.(İspat Yükü Bilge Umar&Ejder Yılmaz sayfa 63 vd).
Olayı HMK 219 vd maddeleri ile de değerlendirmek mümkündür.
Unutmamak gerekir ki hastanın ölmesi halinde,
tazminat talep hakkı kanuni mirasçılarına geçmektedir. Elbette bu durumda bilgi
alma hakkı da mirasçılara geçmektedir.
Ayrıca, bu sorumluluk doktorun mesleki
faaliyetlerini gerçekleştirdiği yerin muayenehane, özel hastane yada kamu
hastanesi olması halinde, davanın prosedürünü ve izlenecek hukuki yolu değiştirmekle beraber
özünde aynı kalmaktadır.
Yorumlar
Yorum Gönder