HEKİMİN CEZAİ SORUMLULUĞUNA İLİŞKİN YARGITAY CEZA GENEL KURULU’NUN 2017/ 271 E, 2017 / 278 K. SAYILI KARARINA DAİR İNCELEME
Av. Jülide Soybaş
Yargıtay
Ceza Genel Kurulu’nun 2017/ 271 E, 2017 /
278 K. sayılı kararında hekimin cezai sorumluluğuna ilişkin kriterler,
ihlal edilen suç tiplerinin unsurları kapsamlı bir şekilde incelenmiştir.
Bu
kararda, doktor olan sanığın eylemi ile
gerçekleşen ölüm neticesi arasında nedensellik bağı bulunup bulunmadığı, buna
bağlı olarak da eyleminin TCK'nun 85/1. maddesi kapsamında taksirle bir kişinin
ölümüne neden olma suçunu mu, yoksa TCK'nun 257/2. maddesi kapsamında görevi
ihmal suçunu mu oluşturacağının belirlenmesine ilişkin uyuşmazlık inceleme
konusu yapılmıştır.
Davaya konu olayda, inceleme dışı sanık Enver İleri'nin
yönetimindeki kamyon ile kavşak çıkışına geldiğinde, sağ tarafından karşıdan
karşıya geçmek üzere yola giren 76 yaşındaki yaya ...'a çarpmış, Erciş Devlet
Hastanesi acil servisine yaralı olarak getirilen ...'a ilk müdahale nöbetçi
doktor olan sanık tarafından yapılmış, röntgen çekilmesine, serum takılmasına
ve açık olan yaralar için pansuman yapılmasına karar veren sanık, ağrılarından
şikâyetçi olan ve bir defa da kusan ...'ı serumu bittikten sonra taburcu etmiş,
yakınları tarafından ayaklarından ve omuzlarından tutularak araca bindirilen maktul
eve gittikten çok kısa bir süre sonra bilincini kaybederek tekrar hastaneye götürülmüş,
sanık tarafından yapılan müdahalelere rağmen hayatını kaybetmiştir.
İlgili kararda öncelikle sorumluluğun sınırlarını belirlemek
üzere doktorların görevlerinin genel prensiplerini belirleyen düzenlemelerle "tıbbi
hata" kavramı açıklanmış, bunun için Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması
Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi’nin (İnsan
Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi) "Mesleki standartlar" başlıklı 4’üncü
maddesi, 1960 tarihli Tıbbi Deontoloji Tüzüğünün 13 ve 14. maddeleri, Hasta
Hakları Yönetmeliği’nin "Tıbbi Gereklere Uygun Teşhis, Tedavi ve
Bakım" başlıklı 11’inci maddesi, ve Türk Tabipler Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kurallarının
"Hekimin Görev ve
Ödevleri" başlıklı 5’inci maddesine atıflar yapılmış ve netice olarak doktorun
standartlara ve bilimsel kurallara uygun olarak özenli bir şekilde müdahale
yapıp yapmadığı belirlenirken yaptığı müdahale sonucunda hastanın şifa bulması
değil, kurallara uygun müdahalede bulunup bulunmadığının göz önüne alınması
gerektiği hususu vurgulanmıştır.
Tıbbi hata kavramına geniş biçimde yer verildikten sonra; doktorun,
tıbbi müdahale sırasında; standart uygulamayı yapmaması, bilgi, beceri veya
deneyim eksikliği ile yanlış ya da eksik teşhis veya tedavide bulunması,
gerektiği ölçüde ilgi ve itina göstermemesi veya hastaya gereken tedaviyi
vermemesi neticesinde tehlike ve zarar oluşturan eylemlerinin tıbbi hata olarak
kabul edileceği, tedavi sonrası bakım ve kontrol yükümlülüklerine aykırılıkların
da bu kapsamda yer aldığı açıklanmıştır. Ön muayenenin eksik yapılması,
hastanın anamnezinin (geçmiş bilgisi) ya hiç, ya da gerektiği gibi alınmaması
veya gerekli tetkiklerin yapılmaması teşhis aşamasında; gereken tıbbi
müdahalenin hiçbir şekilde yapılmaması, ameliyat sırasında hastanın vücudunda
yabancı madde unutulması, yanlış tedavi yöntemi seçilmesi, yanlış ilaç
verilmesi, hastanın veya müdahale edilecek uzvun karıştırılması, müdahalenin
ölçüsüz bir şekilde yapılması, hijyen kurallarına dikkat edilmemesi veya hatalı
ameliyat tarzının benimsenmesi de uygulamada tedavi aşamasında görülen tıbbi
hata örneklerinden sayılmıştır.
Tıbbın kural ve gereklerine uygun davranıldığı halde hastanın
veya doktorun elinde olmadan gelişen öngörülememiş ve engellenememiş zarar veya
sonuç söz konusu ise komplikasyondan bahsedileceği, kusursuz sorumluluğun kabul
edilmediği ceza hukuku sistemimizde failin bu durumdan sorumlu tutulabilmesinin
mümkün olmadığı açıklanmıştır.
Uyuşmazlığın çözümü bakımından taksir ve unsurları üzerinde ayrıntılı
incelemeler yapılmıştır. Genel olarak hekimin müdahalesinin cezai açıdan
taksirli suç kapsamında değerlendirileceği, ancak ceza koşullarından olan nedensellik
bağının Türk Ceza Kanunu ve öğretiye göre çeşitli açılardan incelenmesi yapılarak,
taksirli suçlarda aranacak olan objektif isnat edilebilirlik, dikkat ve özen
yükümlülüğünün yerine getirilmemesi sonucunda neticeye neden olunması yani failin
gerekli dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirmiş olsaydı neticenin
gerçekleşmeyeceği durumlarda neticenin faile isnat edilebileceğini saptanmıştır.
Tıbbi bir eylem nedeniyle taksirli davranışının bulunup bulunmadığı araştırılan
bir doktor bakımından öngörülebilirlik, ortalama bir doktorun eğitimine ve
yeteneğine göre objektif olarak belirlenmesi gerektiği ifade edilmiştir. Nedensellik
bağı hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel bilgi ile çözümlenebiliyorsa bu
bağlantı hâkim tarafından ortaya konulmalı, uzmanlık veya teknik ya da özel
bilgi gerektiren bir hususta ise bu bağ bilirkişiden görüş alınarak tespit
edilmelidir.
Uyuşmazlık konusunun çözümüne ilişkin olarak görevi ihmal
suçu irdelenmiş, madde metnine göre kamu görevlisinin, yapmakla görevli olduğu
işi yapmaması veya kanuna göre yapılması gereken biçimde yerine getirmemesi ya
da geciktirmesinin suç olduğu tanımlanmıştır. Bu suçun oluşabilmesi için,
objektif cezalandırılabilme şartı olarak, görevin gereklerine aykırı hareket
etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması
ya da kişilere haksız menfaat sağlanması gerektiği anlatılmıştır.
İlgili
kararda netice olarak; “...'ın ölümünün trafik kazasına bağlı kaburga, kalça,
kafatası, köprücük kemiği kırıkları ile birlikte iç organ yaralanması ve
bunlara bağlı gelişen komplikasyon sonucu meydana geldiğine dair Adli Tıp
Kurumu 1. İhtisas Kurulunun 17.02.2006 tarihli raporu; sanığın tıbbın
gereklerini yapmaması sebebiyle kusurlu olduğuna ancak bu kusurlarının kaza ile
...'ın ölümü arasındaki illiyet bağını kesmediğine ilişkin Yüksek Sağlık Şurası
kararı ve kırıkların tespit edilememesinin eksiklik olduğuna ancak kişide
tespit edilen travmatik değişimlerin ağırlıkları ve kişinin yaşı da dikkate
alındığında, zamanında tespit edilip uygun tedaviye başlanması durumunda dahi
kurtulmasının kesin olmadığına dair Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun
13.03.2013 tarihli raporu birlikte değerlendirildiğinde; sanığın davranışları
ile meydana gelen ölüm neticesi arasında nedensellik bağının kesin olarak
belirlenemediği, bu nedenle sanığın meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu
tutulamayacağı, bununla birlikte Acil Sağlık Hizmetleri Yönetmeliğinin 24.
maddesinin 2 ve 3. fıkraları gözetildiğinde sanığın, genel beden travmasına ve
çoklu kemik kırıklarına maruz kalmış öleni stabilizasyonu sağlanıncaya kadar ve
tıp çevrelerinde genel olarak kabul gördüğü şekilde yirmidört saat müşahade
altında tutması veya başka bir sağlık kuruluşuna sevk etmesi gerekirken, beş
saat sonunda taburcu ederek evine göndermesi suretiyle görevinin gereklerini
yerine getirmekte ihmal gösterdiği, bu haliyle eyleminin TCK'nun 257/2.
maddesinde düzenlenen görevi ihmal suçunu oluşturduğu ve bu suçtan
mahkûmiyetine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, sanığın eyleminin
taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçu kabul edilerek TCK'nun 85/1.
maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmesinde isabet bulunmadığı, sanığın
5237 sayılı TCK'nun 257/2. maddesi uyarınca mahkûmiyetine karar verilmesi
gerektiği, Kanunun 85/1. maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmesinin
isabetsizliği” sebebiyle bozma kararı
vermiştir.
Yorumlar
Yorum Gönder