Ana içeriğe atla

HEKİMİN TANI KOYMADAN KAYNAKLI ÖZEN BORCU VE SORUMLULUĞU


Av. ENDER DEDEAĞAÇ
Hekimin çalıştığı ortam dikkate alındığında, hekimin hastaya karşı olan sorumluluğu değişmektedir. Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan hekimin hastaya karşı sorumluluğu, idare hukukundan kaynaklı hizmet kusuru, özel hastanelerde çalışan hekimin hastaya karşı sorumluluğu ve serbest çalışan hekimin sorumluluğu vekalet akdinden kaynaklı sorumluluk olarak değerlendirilebilmekte ise de her birinde sorumluluk için aranan en önemli unsur, hekimin özen borcunu yerine getirip getirmediğidir. Burada ki sorumluluk hukuk açısından mesleki özen olarak tanımlanacak olan genel anlamdaki özenin, özel bir türüdür.  
Mesleki özenin yargı kararları açısından nasıl değerlendirilmesi gerektiği konusunda Yrg 13 HD 26.05.2014 gün 2013/15816 E 2014/16215 K sayılı kararından yaptığımız alıntıyı sizlerle paylaşmak isteriz. “Dava, davalı doktorun vekillik sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırılık olgusuna dayanmaktadır (BK 386, 390 md.). Vekil, iş görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil de, bu sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların özenle görülmemesinden sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır (BK 390/11). Vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, hafif kusurundan bile sorumludur (BK. 321/1 md). O nedenle doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları (hafif de olsa) sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktorlar, hastalarının zarar görmemesi için yalnız mesleki değil, genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve özeni göstermek zorundadır. Doktor, tıbbi çalışmalarda bulunurken, bazı mesleki şartları yerine getirmek, hastanın durumuna değer vermek, tıp biliminin kurallarını gözetip uygulamak, tedaviyi her türlü tedbirlerini alarak yapmak zorundadır. Doktor, ufak bir tereddüt gösteren durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada koruyucu tedbirler almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında seçim yaparken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmalı, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmalı ve en emin yolu tercih etmelidir (Bkz. Tandoğan, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, Cilt, Ank.1982, Sh. 236 vd). Gerçekten de mesleki bir işgören doktor olan vekilden, ona güvenen müvekkil titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemekte haklıdır. Titiz bir özen göstermeyen vekil, BK. 394/1 uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır”
Mesleki özenin, ilmi makale ve kitaplarda nasıl değerlendirildiği açısından ise kitap halinde yayınlanan, Erzincan Sağlık Hukuku Sempozyumunda Doç. Dr Veysel Başpınar’ın Hekimin Özen Borcu başlıkla sunduğu bildiride yer alan “hekimin kendisinin değil, normal, makul veya ortalama bir hekimin ” alındığı sizlerle aynı şartlar altına veya benzer olaylarda göstereceği  dikkat ve özendir “ şeklindeki açıklamayı paylaşmak isteriz.
Bir başka açıdan olayı değerlendirdiğimizde, “….mesleğini yapabilmek için zorunlu olan bilgilere sahip olmak ve bunları somut olaya uygulamak zorundadır..” ( Çetin Aşçıoğlu Tıbbi Yardım ve El Atmalardan Doğan Sorumluluk 1995 bası sayfa 6 ).
Hekimin özen borcu, hasta ile ilk karşılaşması ile başlar ve tanı koymak bunun ilk dışa vurumudur.
Hasta ile karşılaşan doktor öncelikle bilgi almak zorundadır. Bu eyleme anamnez denilmektedir. Bu aşamada hekim öncelikle, hastaya soracağı sorularla bilgilenmeli, bundan sonra fiziki muayeneyi gerçekleştirmeli ve gereken laboratuvar bulgularını toplamalıdır.
Hasta daha önce tıbbi yardım almış ise, buna ilişkin epikriz raporlarını da sunmalıdır.
Görüldüğü gibi, hekimin sorumlu olabilmesi için, ilk görev hastaya düşmektedir. Hasta hekimin sorduğu sorulara doğru ve eksiksiz cevap vermeli ve hatta kendince anlatmak gereğini duyduğu konuları doğru aktarmalıdır.
Hasta, tanı koymak için yapılan ve hasta dosyasına kazandırılan tüm bilgilerin özetini alma hakkına sahiptir. Böylece doktorun tanı koyma aşamasında gereken özeni gösterip göstermediği anlaşılacaktır. Günümüzde pek çok doktor, hastayı dinlerken hastanın vermiş olduğu bilgileri bilgisayara kaydettiğine ve laboratuvar çalışmaları da bilgisayar ortamında izlenebildiğine göre, hekimin bu bilgileri hastasına vermesi ona bir yük oluşturmayacaktır.
Elbette tanı koymadan sonra tedavi ile ilgili sorumlulukları da bulunmaktadır. Bunu ise bir başka yazımızda sizlerle paylaşmak isteriz.
Konu ile ilgili bazı yasal dayanaklar:
Hasta Hakları Yönetmeliği’ne göre, hasta, sağlık durumu ile ilgili bilgiler bulunan dosyayı ve kayıtları, doğrudan veya vekili veya kanuni temsilcisi vasıtası ile inceleyebilir ve bir suretini alabilir. Bu kayıtlar, sadece hastanın tedavisi ile doğrudan ilgili olanlar tarafından görülebilir (md. 16). Yine, Hasta Haklarına İlişkin Avrupa Statüsü, md. 3/4’te “hastaların kendi dosyalarında ve kayıtlarında kendileri ve hastalıkları ile ilgili bulunan bilgileri alma, fotokopi ile çoğaltma, soru sorma ve hata varsa onların düzeltilmesini talep etme hakkına sahiptir.” denmektedir. Türk Tabipleri Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nda da benzer düzenleme yapılmıştır: “Hasta dosyalarındaki bilgilerin geniş bir özeti ile bilgi ve belgelerin örnekleri, isteği durumunda hastaya verilir. Hekim, yasal zorunluluk  olmadıkça, bu bilgileri başkasına veremez” (md. 31).
Aile Hekimliği Uygulama Yönetmeliği’nin 31/3 maddesine göre, “Kişi, kendisi ile ilgili tutulan kayıtların bir nüshasını aile hekiminden talep edebilir.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HASTA MAHREMİYETİNİN KORUNMASI

Av. Berna ÖZPINAR GÜMRÜKÇÜOĞLU Sağlık çalışanları yaptıkları iş sebebiyle, kişilerin teşhis ve tedavi süreçlerinde, kimse tarafından, hatta bazen bireyin kendisi tarafından bile, bilinmeyen bilgilerine ulaşırlar. Bu sebeple de mahremiyet önemli bir hasta hakkıdır. Ancak günümüzde modern tıbbın geldiği noktada hastanın mahremiyetini korumak hiç de kolay değildir. Mahremiyet, insan varoluşunun, özerkliğinin gereği olup kişiliğin korunması gereken bir alanıdır. Genel kabule göre “mahrem” girilmez alandır.   Hasta mahremiyeti kavramı, Dünya Sağlık Örgütü tarafından, “bireyin kişisel sağlık bilgilerine erişilebilirliği belirlemesi hakkı” olarak da tanımlanmıştır. Hasta mahremiyeti ikili bir alanda korunmayı ifade eder; bedensel mahremiyet ve bilgi mahremiyeti. Mahrem alan merak edilen dışında tutulması, saklanması gereken durumundadır. Ancak hastanın mahremiyet hakkı denildiğinde sadece saklanacak şeyi ifade etmez, etmemelidir. Çünkü, mahremiyet aynı zamanda kişinin yaşam ...

AYDINLATILMIŞ ONAM (RIZA) VE SÜRECİ

Av. Figen Güven Hastaların hastalıkları ve tedavileri ile ilgili uygulamalarda hekim tarafından verilecek tıbbi karara katılmaları için onlara tıbbi bilgilerin açıklanmasını sağlayan ilke “ Aydınlatılmış Onam İlkesi” olarak adlandırılmakta olup,   bunun aydınlatılmış veya bilgilendirilmiş izin, onay veya kabul olarak söylenmesinin daha doğru olacağını kanaatindeyiz. Aydınlatılmış onam alınmasıyla korunmak istenen hukuki durum, kişilerin vücut bütünlüğüdür. Aydınlatma, hastaya konulan teşhis, elde edilen bulgular ve uygulanacak tedaviler hakkında yeterli bilginin verilmesi anlamına gelir. Aydınlatılmış onam, iyi hekimlik uygulaması önkoşullarından biridir ve tıp etiğinin temel ilkelerinden olan özerklik ilkesine dayanmaktadır. Özerklik,: bir kişi ya da topluluğun kendisine ilişkin konularda, kendi değerlerine dayanarak kararlar vermek ve bunları uygulamak üzere eylemlerde bulunma olanağı olarak tanımlanabilir. Bunun bir uzantısı olarak özerk kişinin, kendi sağlığına il...

ENDİKASYON DIŞI İLAÇ VE SAĞLIK UYGULAMALARI

Yazar : Av.Arb.Pınar AKSOY GÜLASLAN Anahtar kelimeler : Sağlık hakkı, ilaç, endikasyon dışı ilaç, kanser ,tedavi, hasta, hasta hakkı ,Sağlık Uygulama Tebliği             Kanser, tıp insanları tarafından çare bulmak için milyonlarca deney yapılan yüzyılın en acımasız hastalığı olarak kabul edilmektedir.   Neredeyse her gün bu amansız hastalığa yakalanmış birilerinin haberini alıyoruz.   Biliyoruz ki pek çok kanser   tedavisi uzun ve psikolojik açıdan zorlu bir süreç.   Psikolojik ve fiziksel zorluklar yanında   kemoterapi, ilaçlar ve diğer pek çok tedavi türünün ekonomik külfeti de   hastaları   mali sıkıntılara sokmaktadır. Hastalar bu dönemde hukuksal yollara başvurmak istemedikleri için ilaçların bedelleri borç alarak kendi imkanları ile karşılamaya çalışıyorlar.               Genel Sağlık Sigortalı kişilerin   Sağlık Uygu...